Dava adamı! Son zamanların moda sözcüklerinden bir tanesi. Önüne gelen dava adamı olduğunu iddia ediyor veya bizde dahil bu iddiayı dile getiriyoruz. Acaba hiç düşündük mü dava adamı olabilmek söz ile ifade etmekle oluşan bir şey mi dir, yoksa idealler uğruna hayatı programlayıp o program dahilinde hayatı devam ettirmek mi dir.
Dava adamı derdi olan adamdır. Kendi günahını bırak başkalarının günahına ağlayan ve başkalarının derdi ile dertlenen adam dır. Hayatının her anını her safhasını ideallerine göre programlayıp o program çerçevesinde yaşam suren kişiler dir. Bizler dava adamlarıyız, İslam davasına er olduğumuzu ifade ediyoruz.
İslam’a göre hayatımızı programlayabiliyor muyuz. Yaşam tarzımız Kur’an ve Sünnete göre midir acaba? Evimize, çoluk çocuğumuza, sokağımıza, İslam hakim midir. Allah’a(c.c) Peygamber (sav)’e ümmet olabilmiş miyiz. Burada Merhum Başbakanımız Prof.Dr. Nejmettin Erbakan hocamızın “Allaha Kul olamayan Davasına er olamaz” sözü aklımıza geliyor. Evet İslam davasına er olabilmek için önce Allah’a kul olabilmeliyiz.
Davaların yığınla adamları vardır. Birisi nin hayatında davası ve idealleri vardır. Bu idealler onun yapacağı her işte ilkedir. Bu ilkelerle hayatını sürdürür. Bir diğeri de kendi hayatı nı yaşar boş zamanlarında vakit öldürmek için ve ya bir topluluğa dahil olabilmek için yığınlara karışır ve kendini o yığının bir parçası olarak görür. Evet iki şahsiyette bu yığının veya bu davanın birer parçasıdır ancak biri davanın adamıdır diğeri ise sempatizanıdır.
Dava adamlığı ile dava sempatizanlığını iyi ayırt etmek lazım. Dava adamı görevini yaparken kendisini çeşitli kirlerle, pisliklerle, tortularla ve lekelerle sarılmış, kuşatılmış bulacaktır. Bu olumsuz şartlar ortasında kirlileri kurtarabilmek için mücadele verirken kirlenmeyen , lekeliler ile ilişki kurarken lekelenmeyen, bataklığa saplananları çıkarmaya çalışırken kendisi bataklığa saplanmayan kişi dir. Dava sempatizanlarının ba vasıfları taşıması zordur. Çünkü onlar hayatlarını tamamen İslam’a göre dizayn etmemişlerdir. Kur’an ve sünneti hayatlarına tam manası ile rehber edinememişler dir.
Hayatlarının merkezinde zora talip olmak diye bir şey yoktur. Zevk sefa içerisinde hayatın şaşasına kapılıp yaşamak her kişinin işi. Zora talip olup zoru başarmak için yaşamak er kişinin işi dir.
Kedi ile aslanı yan yana koysanız şekil olarak birbirlerine benzerler. Ancak kır kediyi bir araya getirseniz kırkı bir aslan etmez. İşte bir davanın adamı ile sempatizanı arasındaki fark ta böyle dir.
İslam davasına er olacak kişi güçlü bir imana sağlam bir iradeye sahip olmalı ve Allah’a kullukta asla taviz vermemeli dir. Hedefe giderken karşısına çıkan engeller onu yıldırmamalı engelleri bahane edip bu hedefe ulaşılmaz dememeli engelleri aşacak plan ve programı ideallerden taviz vermeden ortaya koyup hedefe ulaşmanın yolunu aramalı dır.
Kısaca İslam davasına er olabilmek için Kur’an ve sünneti hayatımızın merkezine oturtmalı ve islamı hayatımıza değil hayatımızı İslam’a göre dizayn etmeli ve zora talip olmalıyız.
Yüce Rabbimizden, bizlere İslam davasının eri olma şuurunu nasıp etmesi dileği ile .